26 Ekim 2012 Cuma

Exit Through The Gift Shop



filmin adı ne izleyeceğim hakkında az çok bilgi veriyordu "çıkışlar hediyelik eşya dükkanından". sanatın nasıl olması gerektiğiyle ilgili etik kurallar olamaz. filmde de bu güzelce açıklanıyor ve aslında günümüzde sanatın sponsorun gücüyle nasıl doğru orantıda ticari bir sektöre dönüştüğü anlatılmak istenmiş bir bakıma. banksy cidden bir efsane. sokakların potansiyelini çok iyi biliyor. geçmişten günümüze gelen eserlerde nasıl estetik bir kaygı var ise aynı tepkimede kilise ve oligarşi baskısı vardı. banksy sanatın ne olduğundan çok ne anlattığında kısacası punk kültürünü 70'lerde bırakmamaya onu daha fazla mesaj kaygısı ve farkındalık dürtüsü ile birleştirme çabasında.








     banksy'nin ne kadar para kazandığını veya hayatını nasıl idame ettirdiğini bilmiyorum. çok da önemli değil esasında çünkü kendisi bir devrimci gibi sistemin gediklerini sanatın en anlaşılabilir haliyle bilinçaltımıza kazıma işlevinde. sanatın nereden nasıl çalındığının veya popülariteyi manipüle edip kötü yanlarını gösterdikten sonra kendisinin de aynı kanallardan popüler olmasının da bir önemi olduğunu düşünmüyorum. 

     filmle alakalı olarak da;

     thierry'nin bilinçaltı değil, sanatı yapan thierry'nin görsel hafızası. bu bilgi bizde mevcut olmasa sırf yaptıklarına bakarak thierry de banksy kadar değerli olabilirdi aslında bu da incelenmesi gereken başka vaka.

     "oysa ki sanat; usta bir hırsızın her şeyi unuttuğu anda ortaya çıkan bilinçaltının terennümüdür."

22 Ekim 2012 Pazartesi


gülmeyeceğim diyorum tutamıyorum kendimi. vapurda, otobüste, ofiste, evde kendi kendime aklıma geldikçe gülüyorum . şu hayatta herkes bu samimiyette bıkkınlığın tezahürünü yansıtsa negzel olurdu. bunları yazarken bile gülüyorum. insanlar ilk önce bana katılıp güldükten sonra, yeter ulan gülme artık deyip, rahatsız olana kadar, benden nefret edene kadar güleceğim, kafanız şişip şu samimiyete, şu doğallığa ulaşıncaya kadar güleceğim.

5 Ekim 2012 Cuma



 Sakın kimseye bir şey anlatmayın dedikten sonra öldü masumiyet ve şüphe onun başından ayrılmadı ta ki yeni bir masumiyet doğana kadar.
 Ellerin unutulmuş diyarlar atlası gibiydi. Sağır bir derviş gibi yollarla konuştum. Uyku hapları alarak intihara teşebbüs eden ayyaş masal kahramanının yayıncısı olmaya karar vermeden önce nehirde boğulan bir kızın çeyizinde doğdu masumiyet ve şüphe; kör adamın, beyaz bir unicorn’un onu kurtardığını iddia etmesiydi.
 Yaşlı bir adamın sigaradan sararmış bıyığında uyandı bilgelik. Aklın yolu her zaman bir etmedi çünkü “bir” narsizmin kulu ve elçisiydi. Fikrin ihtimali hiçbir zaman ihtilalini yenemedi. Kitapların yakıldığı şarkıların dudaklarda mühürlendiği gecede biz içeceğimiz fazladan bir çayın bizi uyutmayacağını düşünürken, Hegel’in mezarından iyi huylu bir virüs gibi zarafetin kollarında yayıldı kolera.