30 Temmuz 2011 Cumartesi

Hiç


ne zaman bir yerlerde yağmur duası okunsa ağlıyorsun
neyin var diyorum
hiç diyorsun.
yüreğimde ödem
kirpiklerinden atlıyorum
yüzünün hüzünlü coğrafyasına
iliklerime kadar ıslanıyorum.
yer, gök çamur
topyekün bir savaş içimde
serseri kurşunlar alabildiğine ayyaş
inandığım, taptığım her şey çapraz ateşte
posta güvercini ölmeseydi savaş çoktan bitmişti.
hiçi hiçine ölüyoruz öldürüyoruz
hâlâ.
siperlerde sürünerek
maziye taşıyorum bir çift bedeni.
neyin var diyorsun
hiç diyorum.
dudak büküyorsun
bütün kadınlar ölüm kokuyor.
yere bakıyorsun
bütün kuşlar yerçekimine yeniliyor.
bana bakıyorsun
bütün aynalar infilak ediyor
maksadı sansürlenmiş
makaslanmış dilimin
oysa ki satırlara sığmayacaktı anlatacaklarım
mürekkep hafızası kadar işleyecektim adını kağıtlara
aforoz edecektim tüm sahipsiz hiçleri.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Narkolepsi

can yakıyor kendine sövülen yalanlar,
sıvası dökülen gerçekler.
hayat bir alacaklı gibi dövüyor kapıyı
gün batımları haciz için
kalbimin odalarında
eski bir fotoğraf ve kırık kül tablası…
erteleniyor gün doğumları
cami avlusuna bırakılan bir piç gibi ağlıyor şiirler
ne için?...

aşk kadar pezevenk olmasa da
sevgi çok pelesenk bir kelimedir
inanayım istiyorum
devrime inandığım gibi
bir kadına inandığım gibi
ne zaman tekil bir cümle kursam
biber sürüyorum dilime
salgın gibi bulaşıyor histerik acılar

kalk uyan diyor;
ruhumu tenimden önce kavuran güneş
mutsuz sondan önce yatmayacak çocuklar
kızılderili atasözü kirlenmeyecek beyaz adamın dilinde
her gece ölüp her sabah dirilecek umutlar
eşikteki kadın geri dönmeyecek belki ama,
menekşeler de ağlamayacak artık diyor.

sadece dokunacaktım yüreğine

yol gözümü dağlarken
bir kuşku atardamarımda
göz torbalarımın ağırlığıyla çöküyor başım
uyuyorum sana.
 

26 Temmuz 2011 Salı

 ‘sözcüklerle’ takılmanın lüzumsuz olduğu gecelerden biri daha…             ne desen ismindeki küçültme ekinin travmasını taşıyacak cümlelere.     sus ve sarıl yalnızlığımıza.

22 Temmuz 2011 Cuma

 seni hayal gücüme bırakacak kadar güçsüzdüm. ortak bir kimya yakalamışken laboratuar yangınında tanınmayacak halde yok oldu kobay bedenlerimiz. devlet eliyle pasifize etmeselerdi sevginin gücü bireysel silahlanma kadar tehlikeliydi.

 - uzuuunnnn bir sessizlik -
 sen bir nokta koyuyorsun ben geceleri avunmak için yanına iki nokta koyuyorum.  tek tek ayıklıyorum nüfuz ettiğin kelimeleri DNA’ma kodluyorum sesindeki bıkkın tınıyı ve camdan bir kin besliyorum göğüs kafesimde nefes aldıkça kanıyorum. inanıyorum. dağarcığım tekrardan haz etmez aşkım canım bi’tanem??? sonra???

 – kısa bir sessizlik -  gidiyorsun –
 iç ses:  Aynı soğukluktayım ben aklım başka yerdeymiş gibi aslında değil! Kül tablasının içinde bir göçmenin hayali kadar yol kat ediyor. Cinnetin acizliği akabinde gelen sükunette olsa da susmak susamak gibi, yanlışları usulca kimse görmeden kabullenmek gibi.

 – mimiklerde grev var – geliyorsun –
 iç ses:  nefret söyleminden iç tüzük yapıyorum bütün hücrelerimin ezberinde. sen aşkın epistemolojik halisin sorularım şaşkın, cevaplar bilindik bir gerçeğin megolaman tekrarları.

 – kısa anlamsız bir bakış sonrası yere odaklanma –
 iç ses: Varlığın yokluğuma armağan olsun yelkovan akrebi geçtiği sürece ben yine ölürüm ziyanı yok. Pişmanlık yasası son çarem olsa da ben yine paşa paşa cezamı çekerim lüzumu yok.

 – sonsuz bir melankoli –
 dış ses: Ne istiklal mahkemesi ne engizisyon en iyisi sersiz başa muhakemesiz kör giyotin. 

14 Temmuz 2011 Perşembe

Yönetim ne halkındır, ne halk tarafından yapılır, ne de halk içindir. Her türlü otorite ve hiyerarşi sorgulanmalı ve bunların meşruiyeti ispatlanmalıdır... Meşruiyetini ispatlayamayan her türlü otorite gayrimeşrudur ve devrilmelidir. 
          N. Chomsky

12 Temmuz 2011 Salı


Dizginsiz bir yok oluşun habercisi yarınlar. Bir nihilist ağlıyorsa hayatın sandığın kadar kötü olmadığını anlarsın.
 Zaman her şeyi yok ederse beklemek hangi ekseni sapkının icadı. Olacak olan şu an oluyorsa beklemek göreceli değildir.
 Morgdan kireç çukuruna giden gölgesiz bedenin huzuru kaplasın geceyi. Amin. Sabrın sonunda kadavra bile canlanır fani yine bildiğini okur.
 Mazoşizm başkalarına yapılmasını istemediğin şeyi kendine yapmaktır aşık olmaktır.
 Bir kadının dudak kıvrımları düşünce balonları gibidir. Darağacının gölgesi o dudaklarda filizlenirken sen sonsuzluğuna inandığın bir sessizlikten sonra kimseye sarılamıyorsan ve o, hayatı bile bile sevebiliyorsa artık hangi günah kabul edebilir seni.

 

9 Temmuz 2011 Cumartesi

- Vicdan Rahatsızsa İtiraf Kaçınılmaz Olur - Albert Camus



 
Şunu ifade etmek istiyorum:

Yitirilmiş bir yoksulluğa -duygusallığa kapılmadan- özlem duyulabilir. Yoksulluk içinde yaşanmış yıllar bir duyarlık oluşturmaya yeter. Bu özel durumda, oğulun anneye duyduğu tuhaf sevgi, onun tüm duyarlığını oluşturur. Bu duyarlığın çok çeşitli alanlardaki belirtileri, çocukluğundaki maddi durumun, gizli kalmış anısı ile açıklanabilir (ruha takılıp kalan bir ökse).

 Bunları farkeden kişide bir minnet ve vicdani rahatsızlık ortaya çıkar. Yine bunlardan dolayı bir kıyaslama yapınca, kişi çevre de değiştirmişse, yitirilmiş zenginlikleri duyumsamaya başlar. Zenginlere gökyüzü, fazladan verilen, doğal bir armağan gibi gelir. Yoksullar için, gökyüzü, sonsuz lütfuna yeniden kavuşur.

 Vicdan rahatsızsa, itiraf kaçınılmaz olur. Kitap bir itiraftır, tanıklık etmem için gereklidir. Söyleyeceğim, apaçık göreceğim yalnızca tek bir şey var. Alçakgönüllü ya da gururlu insanlar arasında geçen bu yoksul yaşamda, bana yaşamın gerçek anlamı gibi gelen şeyi yakaladığıma eminim. Sanat yapıtları bunu ifade etmeye asla yetmeyecek. Sanat bana göre her şey demek değildir. Ama, en azından bir araçtır.

 Rahatsız eden utançlar, küçük korkaklıklar, öteki dünyaya (paranın dünyasına) duyulan bilinçsiz saygı da önemli. Yoksulların dünyasının tek değilse de, kendi içine kapalı, toplum içinde bir ada oluşturan ender dünyalardan biri olduğuna inanıyorum. Az bir çabayla, Robinson"culuk oynanabilir. Böyle bir yaşama gömülene, iki adım ötede bulunan doktorun dairesinden söz ederken, "orada" demek gerekir.


 10 Ekim.

 Değerli olmak ya da olmamak. Yaratmak ya da yaratamamak. Birinci durumda, her şey kanıtlanmıştır. İstisnasız, her şey. İkinci durum, tam bir Anlamsızlık"tır. Geriye en güzel intiharı seçmek kalır: Evlilik + 40 iş saati ya da tabanca.

 Kendimiz olacak zamanımız yok. Yalnızca mutlu olmaya zamanımız var.

 Devrimci düşünce, tam anlamıyla insanın, insanlık durumuna karşı çıkışıdır. Bu anlamda, çeşitli görünümler altında, sanatın ve dinin süregiden tek temasıdır. Bir devrim her zaman Tanrılara karşı gerçekleştirilir - Prometheus"tan başlayarak. Bu, insanın yazgısının üstünde hak iddia etmesidir, zorbalar ve soytarı burjuvalar bunun bahanesinden başka bir şey değildir.

 Kuşku yok ki bu düşünce, tarihsel eylemi içinde kavranabilir. Bunu kanıtlama iradesini göstermek, boyun eğmemek için Malraux"nun coşkusu gerekir. O coşkuyu kendi özünde ve kendi yazgısında bulmak çok basittir. Bu anlamda, mutluluğun fethini dile getiren bir sanat yapıtı devrimci bir yapıt olabilir.

"Papaz. - Neden insanlarla yaşanmasın, onlarla birlikte hareket edilmesin?
Manfred. - Ruhum onların varlığından tiksiniyor."


 Bir kalp, neyle yönetilir? Sevmekle mi? Bu hiç de kesin değil. Aşk acısının ne olduğu bilinebilir, aşkın ne olduğu bilinemez. Aşk bu durumda, yoksunluk, özlem, boş kalmış ellerdir. Coşku duyamıyorum; bana iç sıkıntısı kalıyor. Cennet olduğu sanılan bir cehennem. Oysa, bu bir cehennem. Beni boşluğa terkeden yaşam ve aşk diyorum. Hareket, zorlama, ayrılık, içimde paramparça olmuş bu ışıksız kalp, göz yaşlarının ve aşkın tuzlu tadı.

Albert CAMUS
Yazmak yalnızlık belirtisidir. Hiçbir tedaviye yanıt vermez. 
Lacan’ın çaresiz kalabileceği tek konu yalnızlığın dile olan hasretidir. Arabeskin laneti psikanalizde çünkülerle başlayan sorularda gizli.  
Ontoloji  algılanmaz sıfırdan beri ordadır. 
Nedenin soru işaretine ihtiyacı yoktur. 
Boyut değiştirmek için intiharı kullanacaksan fiziğe hakim olman gerekir.  Zaman saatler olmadan da geçer  yalnızlık baki kalır.  

7 Temmuz 2011 Perşembe

nostalji teknolojiye ağıttır

Ben hüzün bulutlarını üfleyerek uzaklaştırmaya çalışan bir çocuğum
nefesim yetmez
Yabancılar hep yalancılar
Bir aşkın cinayet mahalindeyiz
Tebeşirler yetmez.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

4 Temmuz 2011 Pazartesi

bu kafa ne kafası: şiir



esrik yitişlerde
eprimiş bir sarkaçtı kösnürlüğüm
ne renkti aidiyet aşmazının sarmalları
rigor mortis kadar apaydınlık
ve büsbütün ayrıksı bir antoloji

Seattle için iftar vakti

Eski Koltuklar



Ersin Karabulut'un "Eski koltuklar" adlı öyküsünden uyarlanmış anlamlı bir yapım.
karikatüre de buradan  ulaşılabilir.
iyi seyirler.



  • durum güncellemesi: suistimal edilen bir hayat, suikaste kurban giden saatler, karantinaya alınmış saplantılı düşünceler.

3 Temmuz 2011 Pazar

    gündüzü muallak bir günün gecesinde
    aşkın iki insana ihtiyacı vardı
    şekilsiz bir yoksunluk içinde
    hayatından ödünç aldım seni
    sen öldürürken bütün umutları 
    ben sahiplendim o tetiği çeken elleri


boğaz köprüsünden atlayan gencin arkasından sen ölmeyi boğulmak mı sanıyorsun lan diye bağıran bendim.

1 Temmuz 2011 Cuma



aşkın kapısında şu yazar; yalnızlığınızdan ve kaybolan zamanınızdan müessesemiz sorumlu değildir.